“Türk askerinin ayrılmasında ısrar edenler neye hizmet ettiklerinin farkında mıdırlar? Türk askeri Kıbrıs’a gelmeden burası güllük gülistanlık mıydı ki şimdi huzursuzluk kan dökme vardı. Veya insan hakları ve hürriyetleri elden alınmıştır. Yoksa aksi mi olmuştur? Kıbrıs Türk’ü olarak acıyı biz çektik. Yıllar boyu Rum baskı ve tehdidi altında yassız tek günümüz geçmedi. Yakılan köylerimizi, günlerce muhasara altında aç ve susuz, ölümle karşı karşıya bırakıldığımızı ancak burada yaşayanlar bilir”. 1977 Dr. Fazıl KÜÇÜK
AB’nin 6 adet üye ülkenin katılımı ile kurulduğu biliniyor. İlerleyen yıllarda siyasi ve politik düşüncelerle belirli aralıklarla adeta imparatorluk olarak anılacak noktaya doğru evriliyor. Birlik üyesi bazı ülkelerin önde gidenleri Amerikan yönetimine karşı durmak için gösterdikleri çabanın saman alevi kadar etkisinin olmadığı gerçeği ile yüzleşmek durumunda kalıyorlar. Avrupa Ordusu kurma çabalarını örnek olarak söylemek gerekiyor. Yıllarca Amerikan kaynaklı olarak üfürülen Ulus devletlerin sonunun geldiğinin türküsü çığırıldı. Şimdilerde ise de adına küreselleşme denen oyunun sonuna geliniyor. Gelişmeleri birlikte yaşayacağız.
Yaşanan son gelişmelerle AB’nin de sonsuza dek yaşamayacağının işaretleri veriliyor. 20. Yüzyılın en önemli gelişmesi yaşanmış olan iki Paylaşım Savaşın sonuçları olsa gerek. İmparatorluk denen olgu da gelişmeler sonrasında teker teker yıkılmıştır. Başta Osmanlı İmparatorluğu ile Avusturya Macaristan İmparatorluğu, Birleşik Krallık İmparatorluğu ve 20. Yüzyılın sonlarında dağılan Sovyetler Birliği’ni saymak olasıdır.
Geçtiğimiz günlerde Macaristan’ın önde gideni Viktor Orban’ın AB’ne karşı bayrak açması Avrupa Parlamentosu seçimleri öncesinde üzerinde durulmasını gerekli kılıyor. Orban, Birlik üyesi ülkelerin yönetim merkezinin Brüksel de olmasına karşı çıkıyor. Bütün üye ülkelerin kendi başkentlerinden yönetilmesinden yana olduğunu belirtiyor. Böyle bir isteğin son dönemde sıklıkla dile getiriliyor olması Birliğin geleceğinin sorgulanmasını gündeme taşıyor. Orban’ın konuya ilişkin gerekçesi ise ilginçtir.
Orban ülkesinin AB’nin işgali altında olduğunu belirtiyor. AB’ni işgalci imparatorluklara da benzetirken. Ülkesi ile Brüksel arasında egemenlik sorunu devam ettiği sürece benzer karşı çıkışların yaşanabileceği öngörüsünde bulunuyor. Bu çıkış AB’nin geleceğini de etkileyecektir. Önümüzdeki Haziran ayında yapılacak olan Avrupa Parlamentosu seçimi sonuçları belirleyici olacaktır. BM Genel Yazmanının kişisel Özel Temsilcisinin müzakere sürecine ivme kazandırmaya çalışırken bugüne değin Kıbrıs Türklerinin adını almaktan çekinenler şimdilerde çözüm önerileri açıklıyorlar.
Kıbrıs Türkleri iki bölgeli iki toplumlu devlet yapısı çözüm olarak daha ileri taşıyıp egemen eşitlik temelinde bir yapının kurulmasını dillendiriyorlar. Bu öneriye karşı çıkanların şimdilerde Mendil büyüklüğündeki ülkenin yöneticilerine devlet değil egemen eşitliği öneriyor olmaları inandırıcı olmadıklarının da göstergesi oluyor. Bazı ülkelerde uygulanan modellerin uygulanmasını isteyenlerin biraz olsun Kıbrıs modelini öne çıkarmaları onlar içinde güvenlik testi olacaktır.
Kıbrıs’ta çözüm isteyen veya öneride bulunanların öncelikle Kıbrıs Türklerine güvenlerini ve inandırıcılıklarını kanıtlamaları gerekiyor mu ne…
Sevgi ile kalınız… İyi Bayramlar…